29 Haziran 2014 Pazar

Et sote

İftar için Yapımı çok basit, tadı da enfes.
***Et sote***

Malzemeler

- 500 g kuşbaşı et
- 7-8 Diş sarımsak
- 3 Adet domates
- 1 Yemek kaşığı salça
- 4 Adet yeşil biber
- 1 Adet orta boy soğan
- 1 kaşık tereyağı
- 1 kahve fincanı sıvı yağ
- Tuz, Karabiber, Pul Biber, Kekik

Yapılışı

- Etler güzelce yıkanıp, süzülür ve yağ konup, ısıtılmış tavada suyunu salıp tekrar çekinceye kadar orta ateşte kavrulur

- Etler kavrulurken yemeklik doğranmış soğan, biber ve sarımsakları hazırlayalım

- Et suyunu çekince tadıyoruz; yumuşacık olunca, hazırladığımız malzemeyi ekliyoruz, üzerine de tereyağını koyup, biber ve soğanlar yumuşayıncaya kadar pişiriyoruz.

- Salçamızı koyup, birkaç dakika kavuralım sonra üzerine domatesleri ekliyoruz

- Domatesler diriliğini kaybedince, tuzu, baharatları ekleyip ne kadar sulu istediğimize bağlı olarak kaynamış su ekliyoruz (ben 1 çay bardağı ekledim)

- 10-15 dakika kadar düşük ısıda pişirip altını kapatabiliriz.

Elinizden yemek yiyenleriniz çok olsun***Hayırlı iftarlar***

Afiyet olsun...

27 Haziran 2014 Cuma

TUT BİZİ EY ORUÇ!

TUT BİZİ EY ORUÇ!

Merhaba ..

Hayırlı akşamlar...

 Bu gece Ramazan ayına da merhaba diyeceğiz inşallah. Bu vesile ile Mustafa İslamoğlu nun çok sevdiğim yazısınıpaylaşmak  istiyorum. İnşallah samimi bir şekilde tutulanlardan,tutunanlardan oluruz...

"Hayatın dağdağasında kaçımız dağılmaktan korunabiliyoruz ki?

Aklımız dağılıyor. Düşüncemiz dağılıyor. Duygularımız dağılıyor. En beteri hayatımız dağılıyor. İç bütünlüğümüzü kaybediyoruz. Yani, kendimizi kaybediyoruz. Kendimizi kaybedince, insanı da, hayatı da, eşyayı da kendi bütünlüğü içinde göremiyor, okuyamıyor, algılayamıyor ve anlayamıyoruz.

Parçanın parça olduğunu gözden kaçırıyor, parçayı bütün sanıyoruz. Parçayı bütün sanmak, hem parçaya hem bütüne haksızlık oluyor. Zira parçadan bütünün rolünü üstlenmesini bekliyoruz. Parça bu ağır yükü kaldıramıyor. Sonuçta, parça ile bütün arasındaki kopmaz ilişkiyi gözden kaçırıyoruz. Varolan irtibatı dağılan ve dağıtan tasavvurumuzla biz koparıyoruz.

Parçayı parça olarak görseydik parçanın altında ezilmeyecek, parçadaki olumsuzluğa takılıp bütündeki güzelliği fark edecektik. Parçada “şer” gibi görünenin bütünde “hayır” olduğunu anlayacaktık. Parçada zeval suretinde tecelli edenin bütünün kemalinden kaynaklandığını fehmedecektik.

Bu yüzden gündelik yaşıyoruz. Günü yaşamakla gündelik yaşamak arasında sera ile süreyya arasındaki fark kadar fark var. Gündelik yaşamak, “mutlak zamanı” (dehr) gözden kaçırmak demek. Gündelik yaşamak, zamanı aşan bir zamanın olduğunu fark etmemek demek. Gündelik yaşamak, organizmaya teslim olup ruhu teslim almaya kalkışmak demek.

Arif “vaktin çocuğu”dur, “günün çocuğu” değil. Gündelik yaşayanlar, hayatı kendi bütünlüğü içinde göremezler. Hayatı kendi bütünlüğü içinde göremeyen, hayatın çok mertebeli bir hakikat olduğunu, kendi yaşadıkları hayat basamağının, birçok mertebeden sadece biri olduğunu fark edemezler. Yaşadıkları mertebeyi hayatın bütünü sanırlar. Parçayı bütün sanan herkes gibi cezalandırılırlar. Cezaları, bir ömrü bir gün kadar bereketsiz yaşamaktır.

Gündelik yaşayanlar, zamanın esiri, hatta oyuncağı olurlar. Esirin ruhu var, oyuncağın ruhu yoktur. Günün getirdiklerine maruz kalırlar. Git gide günlükten anlık yaşamaya geçerler. Kendilerine bakteri muamelesi yaparlar.Tepkileri, sevgileri, aşkları, nefretleri, ilgileri, dikkatleri, rikkatleri, iradeleri, sevinçleri ve hüzünleri anlık veya günlüktür.

İşte bir ömrü bir gün kadar bereketsiz kılmanın formülü budur. Kur’an, bu tiplerin ahiretinden bir pencere açarak şu diyalogu nakleder:

-         Dünyada ne kadar kalmıştınız?

-         Bir gün ya da bir günün yarısı kadar?

İşte bereketsizlik dediğim şey de bu. Bir ömür yaşayacaksınız, ama bir gün kadar bereketsiz geçecek.

Peki, bunun tersi de mümkün mü?

Elbette, bir günü-geceyi bir ömür kadar bereketli yapmak mümkündür.

İşte Ramazan, bize bir geceyi bir ömür kadar bereketli yapmanın formülünü sunan ilahi bir imkândır.

Ramazan bize dağılmışımızı toplamak için gelir. Başta kendimizi toplamayı öğretir. Aklımızı, duygu ve düşünce dünyamızı, ruh ve hatta bedenimizi toplamayı öğretir.

Ramazan bize parçamızı bütünlemek için gelir. Parçaladığımız hakikatin hakikat olmaktan çıktığını öğretir. Mukayyet zamanı mutlak zamana dikmemiz için elimize bir gök iğnesi tutuşturur. Nasıl ki namaz dünya astarını ahiret atlasına günün beş yerinden dikme talimiyse, oruç da bunun yıllık talimidir.

Ramazan bize unuttuklarımızı hatırlatmak için gelir. Başta kendimizi unuturuz. Ramazanın en çok hatırlattığı da kendimizdir. En büyük amacı ise “şahit olan ben” idraki inşa etmektir. Şahit olan ben, şehadet kelimesini sadece diliyle okumaz, varlığıyla okur. Sadece okumakla kalmaz, kelime-i şehadet onun varlığında okunur. O artık hem okuyan, hem okunandır. Hem şahit olan, hem şahit olunandır. Kendisi bu mübarek kelimenin yazılı olduğu fiili ve aktif bir levha olur. İşte o zaman her bir hücresi şu gerçeği haykırır: Biz bu cihana sahip olmak için değil, şahit olmak için geldik.

Ramazan bize kaybettiklerimizi buldurmak için gelir. En çok kaybettiğimiz de kendi benliğimizdir. Sahi, kendini kaybeden neyi kazanır ki? “Ben” demeyi hak edecek bir ben idrakine ulaşmayanın “benim” demesi ne kadar da gülünçtür. Böyle birinin “benim” dediği hiçbir şey gerçekte kendinin değildir. O yoktur ki, onun olsun.

İşte onun için hakikat şudur: Oruç bizi tutar. Oysa biz, orucu tuttuğumuzu sanırız. Bir yere kadar doğrudur. Zira orucu gerçekten tutanları oruç da tutar. Dik tutar, diri tutar, kendinde ve agâh tutar.

Ve işte tam bu nedenle: Oruç tutmak kendini tutmaktır.

“Ramazanınız mübarek olsun” demeyeceğim. O zaten öyledir. Ramazan bizi mübarek kılsın."

Mustafa İslamoğlu

22 Mayıs 2014 Perşembe

Hayırlı Cumalar..

GÜNAYDINN..! 


Aydınlık ıIşıl ışıl bir CUMA sabahı ve...


Valığına,varlığımıza,mucizelerine........

...
Şükürler olsun,diyorum Yüce Rabb'ime.


Şükrümüz, teşekkürümüz bol olsun.
.
Gönlümüzden  geçen tüm güzel niyet ve dilekler sevgiyle


 kabul olsun...

26 Nisan 2014 Cumartesi

Ey can

Ey  gönlüme gönül diye kattığım can..

Ölene kadar sana sarılmak istıyorum :)



24 Nisan 2014 Perşembe

Ben geldim

Selamün Aleyküm...


islam'ın doğuşuna şahitlik eden Hz.Peygamberin(a.s)
 şehirleri Mekke ve Medine'den herkese kucak dolusu selam 
getirdim..
Rabbim sizlerede nasip etsin.. Mutlaka gidin ..Mutlaka görün...Hiç bir müslüman  beyt'i görmeden ölmemeli...Bence:)

 

Naliya © 2008. Design By: SkinCorner